Olmayan Sevgiliye Mektuplar
Bana Deli Diyorlar ¿
İyi okumalaar ^_^
~~~
Tarih; dünyanın durduğu, insanların sustuğu bir zaman aralığı…
~~~
Olmayan sevgilim, merhaba.
Biliyor musun, normalde kimseye merhaba demem. Onlar da bana demezler zaten. Onlarla aramızda böyle bir ilişki var. Onlar bana karışmaz, ben onlara.
Zaten bana kim karışmak ister ki? Hepsi benim deli olduğumu sanıyor. Yanıma yaklaştıklarında gözlerindeki korkuyu görebiliyorum. Onlara sürekli saldıracakmışım gibi temkinli davranıyorlar. Sanki daha önce böyle bir şey yapmışım da, sanki daha önce birini öldürmüşüm de , benden korkuyorlar. Zaten öyle bir şey olsa, birini asla öldürmem ben. Hepsini öldürürüm !
Onların mekanizması çok garip biliyor musun? Benliklerinin anatomisi çok karmaşık geliyor onlara. Onlar da bu karmaşanın içinden çıkamayıp yaşantılarına, verilen ilahi yüceliğin farkına varmadan, kendi ürettikleri robotlar misali monotonca devam ediyorlar. Onları görüyorum. Sabahın köründe çıkıyorlar dışarı, – Joe’nun dediğine göre hepsi işe gidiyormuş-, belirli bir zamanı var, çoğu güneşin batışına yakın geri dönüyor. Sonraki gün yine aynı, sonraki, sonraki, sonraki, sonraki iki günleri tatil. Bunu da Joe söyledi.
Joe’yu biliyor musun? Nereden bileceksin ki anlatmadım sana. Küçük bir kız çocuğuyken tanıştım onunla. Kahverengi tüyleri, kırmızı bir papyonu var. Söylediğine göre dört tane de pençesi varmış. Yirmi bir yıldır benimle biliyor musun? Hiç terketmedi beni. Bana deli demeyen tek kişi de o. Tabi bu yirmi bir yıllık dostluğun zararları da oluyor; mesela omzunun hemen üzerinde bir yırtık var, geçen gün odamda koşuyordum. Bazen düşünürken koşmak iyi geliyor da.. Yatağımın yanında yerde oturuyormuş, çelme takıp düşürdü beni. Omzundaki yara da bunun bir sonucuydu, bir ceza. Ama sonradan pişman oldum, hatta ağladım. Seslerimi duyunca annem girmiş odaya, yere çöküp o da ağladı. Ona neden ağladığını sordum, cevap veremedi..
Neyse sevgilim, sana yazdığım mektupta seni ihmal etmişim gibi duruyor, öyle değil ama. Hayatımda olan biten her şeyi anlatasım var sana. Her saniye seni düşünüyorum bunu bilmelisin. Dün gece geldiğinde yanıma, ağladım yaslanıp omzuna. O kadar yumuşaktı ki omzun, sanki dünyanın en yumuşak kuş tüylerinden yapılmış bir yastıktı.
Annem bana senin olmadığını söyleyip duruyor. Onu inandıramıyorum, o kadar önyargılı ki.. Geçen – her zamanki gibi- bana sarılıp ağladı. Bana acımasına dayanamıyorum!
Ben yine de her gün seni bekliyorum. Bazen gördüğümde seni sana sarılamadan kaçıyorsun ama neden ki? Seni sıkıyor muyum yoksa? Eğer öyleyse söyle, istemezsen sana görünmem..
Bak gökyüzüne binlerce yıldız var. Çoğu insan onların geceleri çıktığını söyler, oysa ben onları gündüzleri de görüyorum. Tamam belki de ben gördüğümü hayal ediyorum- bunu da insanlar söylüyor- ama bir şeyin gece çıkması için her gün yeniden yaratılması gerekmez miydi? Bence onlar hep oradalar sevgilim.
Ve yine insanların dediklerine göre, gökteki her yıldız bir insan demekmiş, her kayan yıldız da aramızdan ayrılan bir insan demekmiş. Peki geceleri çıkıyorsa bu yıldızlar, biz insanların da gündüzleri yok olup geceleri çıkmamız gerekmez miydi? Hah, bir de bana deli diyorlar!
Ama şu ciddi anlamda kafamı kurcalıyor; Çoğu hisli insan geceleri ağlıyor. Şairler geceleri akıyor şiirlerinin içine, mısraları geceleri inletiyor kalpleri. Ne garip, böyle olan çoğu insanda yıldızlardan medet umuyor, onları izliyor geceleri.
O gökyüzündeki yıldızlar, bir insan temsili mi bilmem ama her gece hissedilen o dertli insanların yanan yüreklerinden bir ateş kıvılcımı olduğundan eminim…
İnsanları anlamıyorum sevgilim, onların hiçbirinin vahşi bir yaratıktan farkı yok. Beni korkutuyorlar, onlardan çok korkuyorum.
Ne olur sevgilim, gel artık. Ben her gün, her saniye seni düşünüyor, geldiğin günlerin hayalini kuruyorum. Ne olur gel ve kurtar beni..
Bekliyorum seni, son nefesimi verene, kıyamet kopana kadar…
” Seni seviyorum”